Karbon Yakalama (Carbon Capture) Teknolojilerine İhtiyacımız Var

TAKİP ET

Jeolog Dr. İlker Şengüler, karbon yakalama teknolojilerinin önemini Temiz Enerji Haber Portalı için kaleme aldı.

Dünyanın dört bir yanındaki bilim adamlarının çoğunluğunun artık hemfikir olduğu gibi, gezegenin Sanayi Devrimi’nden bu yana sabit bir hızla ısındığı tartışılmaz. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün verilerine göre, 2021’deki ortalama küresel sıcaklık, sanayi öncesi dönemlerin (1850-1900) sıcaklık seviyelerinin yaklaşık 1.11 °C üzerinde idi. 2021 yılı ise küresel atmosferik sıcaklığın 1850’lerin seviyelerine oranla 1°C üzerinde olduğu yedinci ardışık yıl (2015-2021) olarak bildirildi.

Bilim adamları arasındaki bir diğer gerçek, gezegenin ölçülen ısınmasının insan nüfusundan kaynaklanmasıdır. Toplam olarak, insanların 1850’den beri atmosfere yaklaşık 2.500 gigaton CO2 salmış olduğu raporlanmaktadır. Sera etkisi sayesinde, bu doğal olmayan yüksek düzeylerdeki emisyonlar, gezegeni ısıtan ve atmosfer dengesine müdahale eden ısıyı hapsetmektedir.

Paris Anlaşması’na göre, insanın bu yüzyıldaki hedefi, küresel ısınmayı 1.5 °C’lik ısınmanın altında tutmaktır. Verilerin gösterdiği gibi, bu sınırın altında kalmasına izin verilen karbon miktarı 400 gigatondan azdır.

Emisyonlarla mücadele için ne yapmalıyız?

Şu anda, yıllık küresel karbon ayak izi, yaklaşık 50 milyar ton CO2 eşdeğeri emisyondur; bu, bugünün emisyon seviyeleri korunursa, karbon bütçemizi harcamamız için 8 yılımız olduğu anlamına gelmektedir. Bu sorunun çözümü, kademeli bir hızda derhal karbon azaltımına başlamak ve tarihsel olarak birikmiş CO2’yi atmosferden uzaklaştırmaktır.

Ulusal Bilimler Akademisi’nin tahminlerine göre, Paris Anlaşması hedefine ulaşmak için, yüzyılın sonuna kadar dünyanın 1300 gigaton CO2’yi dışarı atması gerekecektir. 2050 yılına kadar her yıl küresel olarak 10 gigaton karbondioksit, 2050’den 2100’e kadar ise her yıl 20 gigaton CO2 uzaklaştırılması gerekecektir.

Dünya hâlâ fosil yakıtlara bağımlı olduğundan ve dünyanın dört bir yanındaki petrol üreticisi ülkelerden onları tutmak için büyük bir siyasi baskı olduğundan, aşamalı olarak kullanımdan kaldırma, ne yazık ki, 1,5°’nin altında kalmak için gereken hızdan daha yavaş olmaya devam edecektir.

Karbon yakalama şirketleri dünyanın emisyonları yönetmesine nasıl yardımcı olabilir?

Tüm bunları akılda tutarak, emisyon üretmeyen ekonomi gelecekte hala çok uzak görünüyor. Karbon yakalama adı verilen bir teknoloji, bizi geleceğe daha hızlı götürmenin bir yolu olarak lanse ediliyor. Karbondioksiti atmosfere girmeden yakalamayı, taşımayı ve yüzyıllar veya bin yıl boyunca güvenli bir şekilde yeraltında depolamayı temsil etmektedir.

Karbon yakalamanın amacı; enerji santralleri, kimya fabrikaları veya çimento fırınları gibi ağır endüstrilerden CO2 salınımını önlemektir. Doğrudan hava yakalama adı verilen bir başka karbon yakalama teknolojisi ise, emisyonları ele almak ve karbonu doğrudan atmosferden vakumlamak olup, büyük yatırımcıların ilgisini çekmektedir.

Karbon yakalama, bazen doğal gaz rezervuarlarında bulunan CO2’nin satılabilir metan gazından ayrıldığı 1920’lerden bu yana olmuştur. 1970’lerde, petrol üretimini artırmak için petrol sahalarında borulanacak kaynak noktasından yakalanan CO2’yi kullanma fikri doğmuş olup, gelişmiş petrol geri kazanımı olarak bilinen bir süreçtir.

1997 yılında, emisyonları yeraltında kalıcı olarak depolayan dünyanın ilk açık deniz karbon yakalama tesisi devreye alınmıştır. Equinor’a ait olan ve Norveç’te bulunan Sleipner CCS tesisi olarak adlandırılmaktadır. Tesis aynı zamanda dünyanın en uzun süredir faaliyette olan tesisidir. O zamandan beri, inşa edilen tüm karbon yakalama girişimlerinin çoğunluğu (%90’dan fazlası) gelişmiş petrol geri kazanımı için kullanılmasına rağmen, kalıcı depolama için giderek daha fazla proje ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Gerçek dekarbonizasyona ve kalıcı CO2 uzaklaştırma ve depolamaya odaklanan karbon yakalama şirketleri, bugün bildiğimiz şekliyle endüstriyi değiştirebilir. Gelişmiş petrol geri kazanımı için teknolojiyi kullanmanın yanı sıra uygulanabilir iş modelleri geliştirdikçe, endüstri kalıcı depolamaya ayrılmış daha fazla projeyi desteklemeye başlayabilirler.